28 Temmuz 2013 Pazar

Tencere-tava ve Komşuluk

Menkıbe kitaplarında İmâm-ı Âzam'a atfedilen şöyle bir hikaye anlatılır; İmâm-ı Âzam'ın yaşadığı mahallede her gün içip, bağırarak insanları rahatsız eden bir genç varmış. İmam bu genci her duyduğunda sabreder ve ona dua edermiş. Aradan bir kaç gün geçiyor ve gencin sesi duyulmuyor. Genci merak eden İmam, eşine soruyor ve "İnsanları rahatsız ettiği için zindana atıldı cezasını çekiyor" cevabını alıyor. İmam bu durum karşısında rahat edemiyor ve evinden çıkıp zindana gidiyor. İdarecilerle görüşerek gencin keffaret bedeli olan ücreti veriyor ve genci zindandan kurtarıyor. Genç yolda dayanamayıp soruyor; "Ben sürekli içip sizleri rahatsız ediyordum, bunu da hakettim. Neden beni kurtardın?" İmâm-ı Âzam'ın cevabı bir ders ve bir ölçü niteliğindedir; "Efendimiz (s.a.s) komşuluk haklarını öyle bir anlatmış ki, vallâhi seni buradan kurtarmasaydım cehenneme gideceğimden endişe duyardım. Bana hakkını helâl et!" Genç bu durumdan öyle etkileniyor ki, bir daha İmam'ın yanından ayrılmıyor. Ve insanları rahatsız o genç bir süre sonra edeb ve hayâ timsali bir insan oluyor.

Gezi olaylarıyla birlikte bazı komşularımız her akşam tencere-tava çalarak hükümeti protesto, diğer komşularını da rahatsız ettiler. Neyse ki geçti gitti...

Geçen gün Başbakan bir iftar programında yaptığı konuşmada "Tencere-tavacıları yargıya şikayet edin" diyordu. Bu söylem toplumu ayrıştırıp bölmekten başka neye yarar? Ben her gün yüz yüze baktığım insanları yargıya şikayet edip ceza aldırsam ne olacak? Ben ne kazanacağım onlar ne kaybedecek? "Onlar bilmiyorlar" diyen Peygamber feraseti nerede, toplumu ayrıştıran bir lider nerede? 

Geçenlerde bir ağabeyim anlattı; tencere-tava çalarak günlerce bizi rahatsız eden komşusu, çocuğunu hizmetin okuluna kaydettirmiş. Belki daha niceleri bu yanlışın farkına varıp da pişman olacak... Öyle ya kalpler Allah'ın elinde. Yeter ki biz usül ve üsluba dikkat edelim...

Hiç yorum yok: