13 Temmuz 2013 Cumartesi

Hizmet ve Entelektüellik

Formspring'de sorulan bir soruya cevabımdır;

Suâl: Hizmet entellektüel yetiştirebilir mi? Medyadaki tartışmalardan dolayı sormuyorum, lokal bazda itaat kültürü garip boyutlara ulaşabiliyor. Farklı düşünenler pek hoş karşılanmıyor bizzat gördüm.

Elcevâb: Tdk sözlüğündeki "entelektüel" tarifi şöyle; (Fr.) Bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında özel öğrenim görmüş (kimse), aydın, münevver.

Eğer kastettiğimiz entelektüel, yukarıdaki tarif ise hizmet içinde pek çok entelektüel olduğunu söyleyebilirim.

Ama kamuoyunda entelektüel tanımı daha çok "batı kaynaklarıyla beslenmiş, doğuya sırtını dönmüş, her şeye ve herkese üst perdeden bakan, farklı giyinen, farklı yaşayan kişilikler” olarak kabul ediliyor. Bu yüzdendir ki; Bediüzzaman, Tanzimat sonrası dönemin entelektüelleri dediğimiz “Jön Türkler”e “zulmetli münevverler” ismini vermiştir. Biz eğer bu tarifi ta'dil edebilir ve İslam'a yaklaştırabilirsek karşımıza Cemil Meriç gibi şahsiyetler çıkıyor.

Bu zâviyeden bakıldığında ben Eski Said'i, günümüzde ise Hocaefendi'yi bir entelektüel olarak görüyorum. Özellikle Eski Said; her sabah gazetesini okuyan, kahve ve sigarasını içen, siyasetle ilgilenen, köşe yazıları yazan, hatta ve hatta gözünde entelektüellerin (veya entelektüel geçinenlerin) olmazsa olmazı küçük yuvarlak gözlüklere sahip bir kişilikti. Yeni Said döneminde ise bütün bunları büsbütün terk edip Risale-i Nur’a adadı kendisini. Entelektüel donanımından ise hiçbir şey kaybetmedi.

Ta'dil edilmiş şekliyle entelektüel bir donanım elde edebilmek için; kişinin ferdî planda, özel hayatında pek çok zamanı olması veya o zamanı elde etmesi gerekir. Zira öğrenilmesi farz olan ilimlerin yanında onca batı referanslı kitaplar, ansiklopediler okumak gerekiyor. Her alanda konuşabilmek, yorum yapabilmek için o alanlara ait kitaplar da cabası...

Fakat hizmet içinde entelektüel olabilmek çok mu gereklidir orası da ayrı bir tartışma konusu...

Bediüzzaman hazretlerinin talebelerine baktığımızda bir elin parmakları sayısı kadar hariç, büyük çoğunun köylü, çiftçi, esnaf olduğunu görüyoruz. Kaldı ki içlerinde eğitimli olanlar dahi, köylü olan Mehmed Feyzi'den ders alır, hemen hemen her konuda ona danışırlardı. O köylü dediğimiz insanlar o kadar ihlaslı hizmet ettiler ki, yüzlerce entelektüel bile düşüncelerini o denli hayata geçirememiş ve halka tesir edememiştir.

Şu da var ki; Entelektüel dediğimiz Cemil Meriç, Risale-i Nur okumak için yanına giden Nur talebelerini bazen azarlarmış. Bunun nedeni Cemil Meriç’in buhranları olmakla birlikte, o genç talebelerin onun seviyesine çıkamamaları ve onun iç dünyasını (ferdî planda) tatmin edememeleridir. Bu noktada hizmet içinde bu tür entelektüel insanlara ulaşabilmek için, onların seviyesinde entelektüel yetiştirme ihtiyacı hâsıl olabilir.

Entelektüellik; aynı zamanda kişiye şöhret getirmektedir. Şöhret ise ihlası zedeleyen bir illet olarak görüldüğünden hizmet içinde tasvip edilmez. Zira hizmetin külli prensiplerinden bir tanesi de; “kün inden nâsi ferden minen nas” (İnsanlar içinde insanlardan bir insan ol) kâidesidir.
Hizmete baktığımızda bu prensibi rahatlıkla görüyoruz. Mesela hizmetin en başarılı olduğu eğitim alanında dünya çapında başarılar elde ediliyor. Fakat hiçbir zaman biz o başarının mimarlarını (öğretmenleri, belletmenleri, müdürleri) göremiyoruz, görsek bile tanı(ya)mıyoruz.

Bana göre Eski Said ve Hocaefendi bir entelektüeldir. Lakin bu zâtlar “acz-i mutlak ve fakr-ı mutlak”ı düstur edindiklerinden şöhretin belasından korunabiliyorlar.

Soruda bahsedilen “lokal bazda itaat (biat) kültürü” ile entelektüel yetiştirememenin hiçbir ilgisi yok bence. Hizmet içinde birisi bu donanımı elde etmek istiyorsa eder. Fakat hizmet içinde muvazzaf birisi buna vakit bulabilir mi bilmiyorum. İşte yetişmemesinin asıl nedeni budur. Rehberlik ve yönlendirme muhakkak olur ama kimse kimsenin okuduğu kitaplara, aldığı eğitime karışmaz.

Çok önceleri hizmet içinde şöyle bir görüş vardı; “Risale-i Nur varken başka kitap okumak ve yazmak gereksizdir.” Bu görüş belki entelektüel yetişmesinin önünü tıkayabilir fakat Hocaefendi’nin farklı sahalarda kitaplar yazması, okuması, okutması, okumaya ve yazmaya teşvik etmesi bu görüşü izâle etmiştir.

Günümüzde İslamcı diye tabir edilen entelektüel isimlere baktığımızda (ki bazılarından hiç hazzetmem); hizmet içinden insanlardan böyle olmasını beklemek yanlış olur. Zira onlar kendi başlarına bir insan, hizmet içindekiler ise koca bir şahs-ı manevinin bir parçasıdır.

İşte bu yüzden nazarımda bin tane İsmet Özel bir tane Abdullah Aymaz yapmaz.

Hiç yorum yok: