20 Mayıs 2011 Cuma

2023'ü bekleyin...

Batılı bilim adamları zamanı, düz bir çizgi olarak tarif etmişlerdir. Buna karşılık şarkiyatçılar ise; "İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz." (Al-i İmran; 140) ayetine dayanarak zamanı; dairesel bir çark olarak tarif etmişlerdir.
Zaman bir dönme dolaba benzer. Dönme dolaba binen birisi yukarıya geldiğinde, yeni binen bir başkası aşağıda kalmaktadır. Dolap sürekli döndüğünde birisi aşağıda, birisi yukarıda olmak suretiyle deveran eder.

Bu mesele milletler ve medeniyetler için de geçerlidir. Her medeniyetin bir ömrü vardır. Milletlerin de kendi medeniyetini inşa edip hakimiyet kurması için bir ömrü vardır.
Medeniyetlerin ömür ortalaması 300 sene ile ifade edilmiştir. Kehf suresinde kıssaları anlatılan Ashab-ı Kehf (Yedi Uyuyanlar), bir zâlim hükümdarlık yüzünden 300 sene uyumuştur. Uyandıklarında dine karşı hoşgörülü olan bir başka hükümdarlığın olduğunu müşahade etmişlerdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan kıssalar olmuş bitmiş hadiseler değil, deveran eden zaman içinde, (sarahaten ve işareten) tarihi süreçte yeniden yaşanabilecek hadiselerdir.

13. asırda kurulup, gül devrini yaşayan -ki gül Efendimiz'i anlatır- Osmanlı İmparatorluğu, 17. asırda gülü bırakıp batıdan laleyi alarak uykuya dalmıştır. Deveran eden zaman içinde; 17. asırda uyuyan Osmanlı, Allah'ın izni ve keremiyle 20. asırda uyanmaya ve 21. asırda da ayağa kalkmaya namzettir.

Kainattaki mükemmelleşme meyiline göre her şey basitten mükemmele doğru gider. Ahirzamanda deccaliyet döneminde, İslam dünyasında muvakkat bir sarsıntı olsa bile, hakimiyetlerini ve şevklerini kaybetseler bile, muvakkat bir aşağıya inmeden sonra İslam dünyası yeniden yukarıya çıkacaktır.

"Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Allah nurunu tamamlayacaktır. Kafirler istemese de..." (Saff; 8)

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetin tefsirinde; "İslam yeryüzünde öyle yayılacak ki, Osmanlı onun yanında küçük kalacaktır." der. İsmail Hakkı Bursevi hazretleri de "Ruhu'l Beyan" adlı eserinde bu ayeti tefsir ederken; "Bu vazifeyi Mehdi ve onun talebeleri yapacaktır" der.

"Sabret! Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir. Ona inanmayanlar sakın seni gevşekliğe ve tedirginliğe sürüklemesinler." (Rum; 60)

Medeniyetler için 300 sene olan ömür ortalaması, ülkeler ve şehirler için de 100 senedir.

"Altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın..." (Bakara; 259)

Kur'ân-ı Kerîm'in nazmî tefsiri içinde şöyle bir incelik vardır;

Fetih suresi, Mekke fethinden başlayarak kıyamete kadar elde edilecek bütün fetihleri sarahaten ve işaraten anlatır. Fetih suresinde anlatılan fetihlere müyesser olan topluluk öyle bir vasfa sahip olmalı ki Allah'ın nusreti onlarla olsun. Dahası o nusreti ve onun getirisi olan fetihleri hakedebilsin.
İşte bu vasıflar, Fetih suresinden sonra gelen Hucurât suresinde anlatılmaktadır. Hucûrat suresinde Müslümaların; haber ve rivayetlerin doğruluğunu araştırması, kendi aralarında çıkabilecek savaşlara diyalog ve hoşgörü yoluyla engel olmaları, İslam kardeşliğini esas almaları, birbiriyle alay etmemeleri, kötü zandan uzak durmaları, ırkçılığı, kafatasçılığı ve etnik milliyetçiliği terketmeleri, haddi aşıp Allah'a dinini öğretmemeleri, müslüman olmalarını başa kakmamaları gerektiği anlatılmaktadır.

Ancak bu vasıflara sahip olan bir millet Fetih suresinde anlatılan fetihlere ulaşabilir.

Hümeze suresinde; insanları arkalarından çekiştiren, onlarla yüz yüze veya gıyabında alay eden, İslam'ın tenkit ettiği gayr-ı ahlaki davranışları sergileyen, mal ve serveti yaşamının merkezine koyup bunlar için yaşayan insanların akıbeti anlatılmaktadır.
Bir sonraki sure olan Fil suresindeyse; Kâbe'yi yıkmak isteyen Ebrehe ve ordusunun helak olması anlatılır.
Aynı nazmî tefsire göre; Hümeze suresinde anlatılan vasıflara sahip bir milletin akıbeti Fil suresindeki Ebrehe ve ordusunun akıbeti gibi olacaktır.

"İki cereyan birbirine zıt, hedefleri zıt, menfaatleri zıt olduğundan; birincisi dese "Öl!" diğeri diyecek "Diril!"
Birinin menfaati zarar, ihtilâf, tedennî, zaaf, uyumamızı istilzam ettiği gibi; ötekinin menfaati dahi kuvvetimizi, ittihadımızı bizzarure iktiza eder.
"Şark husumeti, İslâm inkişafını boğuyordu; zâil oldu ve olmalı. Garp husumeti, İslâmın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir; bâki kalmalı."

Birden o meclisten tasdik emareleri tezahür etti.
Dediler ki: "Evet, ümitvâr olunuz! Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!"

Hiç yorum yok: