27 Eylül 2011 Salı

Bir senarist olarak Cübbeli Ahmet Hoca

Bir önceki yazımda Cübbeli Ahmet Hoca'nın (bana göre) yanlışlarını görüp yazmıştım. Şimdiye kadar menfi bir tepki almadım. Bu sefer hocanın ilmi yönüyle alakalı yazacağım. Aslında bu haddime değil biliyorum ama yazıyı okuyunca hak vereceksiniz.

Bir önceki yazımda Cübbeli Ahmet Hoca'nın ehl-i sünnete sıkı sıkıya bağlı olduğunu söylemiştim. Hoca ehl-i sünnete öylesine bağlı ki; hiçbir hadisi, “senet-ravi” kritiğine gerek görmeden hepsini sahih kabul ediyor. Öyle ki bir sohbetinde okuduğu bir hadisin kaynağını belirtirken; “Ben bu hadis-i şerifi Süleymaniye kütüphanesindeki bir kitapta gördüm” demişti. Yani Süleymaniye kütüphanesindeki kitapta öyle bir hadis var ki; bu hadisi Buhari, Müslim, Tırmızi, Nesai, İbn-i Mace, Ebu Davud ve Ahmed b. Hanbel gibi hadis üstadları bile görmemiş ama birisi görüp bir kitaba yazmış. Olamaz demiyorum elbette olabilir. Zira Osmanlı özellikle Hadim'ul Haremeyn (kutsal toprakların hizmetçisi) olduğu dönemde Mekke ve Medine'deki değerli eşyaları ve kitapları İstanbul'a getirmişti.

Benim demek istediğim şu; günümüzde öyle ilahiyatçılar var ki (ki bunlar Ahmet Hoca'nın reddiye yazdığı isimler); içerisinde Buhari ve Müslim hadislerinin de geçtiği Kütüb-ü Sitte'ye “Yalan efendim! Uydurma bunlar” diyorlar. Bunlara karşılık Cübbeli Ahmet Hoca da “Uydurma hadis, zayıf hadis diye bir şey yoktur, bütün hadisler sahihtir” diyor. Tamamıyla katılmasam da ben bu konuda yine de Cübbeli Ahmet Hoca'nın tarafındayım. Zira hadis-i şeriflere “yalan” deyip gaflete düşeceğime, Ahmet Hoca gibi hüsn-ü zan gösterip sahihtir derim.

Biliyorum ne maksatla bu başlığı attığımı merak ediyorsunuz. Gelelim asıl meseleye... Cübbeli Ahmet Hoca hemen hemen her sohbetinde ve vaazında ahirzaman meseleri hakkında bir şeyler anlatıyor. Bu konuda kitapları da var.

Hoca ahirzaman meselesinin en çok tartışılan konuları olan “Deccal, Mehdi, Mesih” konusunda bütün hadisleri bir bütün içinde ele alıyor. Risale-i Nur kültürü olmadığı için de hadisleri bir senarist gibi redakte edip ortaya bir senaryo taslağı koyuyor.

Misal Mesih'i anlatırken; “Şimdi gelmedi, gelmesine daha çok var. Gelince elinde kılıncıyla Şam'daki Emevi camisine inecek. Oradan Kudüs'e Mescid-i Aksa'ya gidecek. Giderken yolda her taş ve her ağaç “Benim arkamda Yahudi var gel onu öldür!” diyecek. Mesih onları öldürerek yoluna devam edecek. Mescid-i Aksa'ya gittiğinde orada Mehdi ve talebelerini görecek. Camiye girdiğinde cemaat ona yol açacak ve imamlık makamına doğru yürüyecek. Mehdi “Sen Peygambersin namazı sen kıldır” diyecek. Mesih de “Hayır sen kıldır” diyecek ve Mesih Mehdi'ye namazda tabi olacak. Sonra Mesih Kudüs'ten çıkıp Dikili taş'ın olduğu yere gidecek. Orada Deccal ile karşılaşacak. Deccal Mesih'ten çok uzun olacak. Mesih zıpladığında ancak onun bacağına gelecek ama buna rağmen Mesih Deccal'ı öldürecek.

Mehdi'yi anlatırken de sürekli Adnan Oktar ile kavga ediyor. “Mehdi daha gelmedi, gelecek. Gelince kendini belli edecek. O da Horasan-Şam dolaylarında zühur edecek. Siyah bayrağı olacak. O bayrağı görenler ona koşup talebesi olacak.

Deccal; “Bir adadan zühur edecek. Bir tane merkebi olacak. O merkebin bir kulağı cennet bir kulağı cehennem gibi olacak. Bir gözü kör olacak. Elinin biri delik olacak. Alnında “bu kafirdir!” yazacak.

Evet işte ele geçirdiğim senaryo! Hocanın anlattığı bu olay ahirzaman hadis-i şeriflerinin toplamından oluşan bir senaryo aslında yeni değil. Bir önceki yazımda dediğim gibi hoca çağı doğru okuyamadığından hadis-i şerifleri böyle basitçe yorumluyor. Çağı doğru okuyamamasının en büyük nedeni de çağımızın eseri olan Risale-i Nur Külliyatına vakıf olamamasındandır.

Risale-i Nur'u da geçtim. İmtihan sırrı, imtihan perdesi diye bir olay var. Şu anlattıklarının bugün olduğunu bir düşünsenize; Sosyal, yazılı ve görsel medyanın bu kadar geliştiği günümüzde (ilerde daha da gelişecek) Şam'daki Emevi camisinin minaresine elinde kılıncıyla Mesih iniyor. Anında bütün gazeteciler orada. Fotoğraflar, flaşlar vs. Mesih minareden inmeyedursun anında etrafını saracaklardır. “Sayın Mesih! Deccal'ı öldürecek misiniz? Efendim! Kudüs'e ziyaretinizin sebebi nedir?” gibi sorular...

Dalga geçmiyorum hemen tepki göstermeyin. Olayı akla mantığa yaklaştırmak istiyorum. Yani düşünün ki bütün dünyanın gündemi, aynı anda zühur eden Mesih, Mehdi ve Deccal. Gazetelerin manşeti bunlardan geçilmiyor. Ve yaşananlar 15 asır evvel Efendimiz (sav) tarafından söylendiği için de imtihan perdesi yırtılıyor.

Yani düşünün adanın birinden bir adam zühur ediyor ve bir eşekle dolaşıyor. Allah aşkına hangi asırdayız yahu? Şu asırda bile köy dışında eşeğe binen adama gülerler. Buna rağmen Cübbeli Ahmet Hoca diyor ki; Deccal'ın gelmesine nerden baksan yarım asırdan fazla var. Yani hocanın söylediğine göre Deccal, Jetgiller gibi bir devirde gelecek ve bir eşekle dolaşacak.

Alnında da “bu kafirdir!” yazacakmış. Hani bu Deccal Mehdi gibi müspet birisi olsa herkes Deccal olabilmek için alnına “bu kafirdir!” dövmesi yaptırır ama değil işte.

Ancak yaşadığı çağı doğru okuyamayan birisi ahirzaman hadislerini böyle anlatır. Anlatır demek de yanlış olur. Ezberlemiş, sıraya dizmiş okuyor. Halbuki ahirzamanda kıyamet alametleri olarak ifade edilen hadis-i şeriflerde anlatılan hususlar, teşbih ve temsillerle anlatılmıştır. Manay-ı sarihinden başka lazimi manaları murat edilmiştir. Cübbeli Ahmet Hoca bu hadisleri yorumlayamıyor ama inkar da etmiyor. Abdülaziz Bayındır gibi ilahiyatçılar ise de yorumlayamadıklarından uydurmadır diyorlar.

Bunu şimdiye kadar tek ve doğru yorumlayan Üstad Bediüzzaman Said Nursi'dir. Üstad; Mehdi, Mesih ve Deccal'ın şahs-ı manevi olduklarını ifade etmiştir.

İşte Üstad'ın ahirzaman hadislerinden bir tanesini te'vil edişi ve Mesih&Deccal hakkındaki yorumu;

Sual: Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm Deccal’ı öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle din-i hakka girerler. Halbuki rivayetlerde gelmiştir ki: Yeryüzünde Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz.” Böyle umûmîyetle îmana geldikten sonra nasıl umûmîyetle küfre giderler?


Elcevab: Hadîs-i sahihte rivayet edilen: “Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın geleceğini ve şerîat-ı İslâmiye ile amel edeceğini, Deccal’ı öldüreceğiniîmanı zaîf olanlar istib’ad ediyorlar. Onun hakîkatı îzah edilse, hiç istib’ad yeri kalmaz. Şöyle ki:


O hadîsin ve Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri ma’na budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:


Birisi: Nifak perdesi altında, risâlet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan nâmında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şerîat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nurânîsine bağlanan, ehl-i velâyet ve ehl-i kemâlin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nurânî, o Süfyan’ın şahs-ı ma’nevîsi olan cereyan-ı münâfıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.


İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı Nemrudane, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vâsıtasiyle intişar ederek kuvvet bulup ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir pâdişâhı tanımayan ve ordudaki zâbitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabûl etmiyen vahşî bir adam, herkese, her askere bir nevi pâdişâhlık ve bir gûna hâkimiyet verir. Öyle de: Allah’ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rubûbiyet verir. Ve onların başına geçen en büyükleri, ispirtizma ve manyetizmanın hâdisatı nev’inden müdhiş hârikalara mazhar olan Deccal ise; daha ileri gidip, cebbarâne surî hükümetini bir nevi rubûbiyet tasavvur edip ulûhiyetini ilân eder. Bir sineğe mağlûb olan ve bir sineğin kanadını bile îcad edemeyen âciz bir insanın ulûhiyet da’va etmesi, ne derece ahmakcasına bir maskaralık olduğu ma’lûmdur.


İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’ın şahsiyet-i ma’nevîyesinden ibaret olan hakîki İsevîlik dîni zuhur edecek, yâni Rahmet-i İlâhîyenin semâsından nüzûl edecek; hâl-i hazır Hıristiyanlık dîni o hakîkata karşı tasaffi edecek, hurâfattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakâik-i İslâmiye ile birleşecek; ma’nen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâb edecektir... Ve Kur’ân’a iktidâ ederek, o İsevîlik şahs-ı ma’nevîsi tâbi’; ve İslâmiyet metbu’ makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.


Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûb olan İsevîlik ve İslâmiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak isti’dâdında iken, âlem-i semavâtta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sâdık, bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinâd ederek haber vermiştir. Mâdem haber vermiş, haktır; mâdem Kadir-i Külli Şey’ va’detmiş, elbette yapacaktır. Evet, her vakit semavâttan melâikeleri yere gönderen ve ba’zı vakitte insan sûretine vaz’eden (Hazret-i Cibrîl’in “Dıhye” sûretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer sûretine temessül ettiren, hatta ölmüş evliyâların çoklarının ervahlarını cesed-i misâliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ı, İsâ dinine âid en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakîkaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm’in hikmetinden uzak değil..belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va’detmiş ve va’dettiği için elbette gönderecek.


Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakîki İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nûr-u îman ile O’nu tanır. Yoksa bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır. 


Suâl: Rivayetlerde gelmiş ki: “Deccal’ın bir yalancı Cennet’i var; kendine tâbi’ olanları ona atar. Hem yalancı bir Cehennemi var; tâbi’ olmayanları ona atar. Hatta o kendi merkebinin de bir kulağını Cennet gibi, bir kulağını da Cehennem gibi yapmış... Azamet-i bedeniyesi bu kadardır, şu kadardır...” diye târifat var?


Elcevab: Deccal’ın şahs-ı sûrîsi insan gibidir. Mağrur, fir’avnlaşmış, Allah’ı unutmuş olduğundan; sûrî, cebbârâne olan hâkimiyetine, ulûhiyet nâmını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı ma’nevîsi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesîmdir. Rivayetlerde Deccal’a âid tavsifat-ı müdhişe ona işâret eder. Bir vakit Japonya’nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhitte, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal’asında tasvir edilmiş. O küçük Japon Kumandanı’nın bu sûrette tasviriyle, ordusunun şahs-ı ma’nevîsi gösterilmiş.


Amma Deccal’ın yalancı Cennet’i ise, medeniyetin cazibedar lehviyatı ve fantaziyeleridir. Merkebi ise, şimendifer gibi bir vâsıtadır ki bir başında ateş ocağı bulunur, kendine tâbi’ olmayanları ba’zan ateşe atar. O merkebin bir kulağı, yâni diğer başı Cennet gibi tefriş edilmiş, tâbi’ olanları oraya oturtur. Zâten sefih ve gaddar medeniyetin mühim bir merkebi olan şimendifer, ehl-i sefâhet ve dünya için yalancı bir Cennet getirir. Biçâre ehl-i diyânet ve ehl-i İslâm için medeniyet elinde Cehennem zebânisi gibi tehlike getirir, esaret ve sefalet altına atar.


İşte İsevîliğin dîn-i hakîkisi zuhur ile ve İslâmiyete inkılâb etmesiyle, çendan âlemde ekseriyet-i mutlakaya nûrunu neşreder. Fakat yine kıyamet kopmasına yakın tekrar bir dinsizlik cereyanı baş gösterir, galebe eder ve “Elhükmü lil-ekser” kaidesince, yeryüzünde “Allah Allah” diyecek kalmıyacak, yâni ehemmiyetli bir cemâat, Küre-i Arz’da mühim bir mevkiye sâhib olacak bir sûrette “Allah Allah” denilmeyecek demektir. Yoksa ekalliyette kalan veyahut mağlûb düşen ehl-i hak, kıyamete kadar bâki kalacak; yalnız, kıyametin kopacağı ânında, kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak, ehl-i îmanın ruhları daha evvel kabzedilecek, kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır. (On beşinci mektup – Dördüncü sual)

Cübbeli Ahmet Hoca bu konuda kendini geliştirmek istiyorsa Risale-i Nur'u bir program dahilinde okumalıdır. Yoksa "his yok, hareket yok, acı yok leş mi kesildin?" Ondan sonra bekle Deccal gelecek de, Mehdi gelecek de, Hz. Mesih inecek de bizi kurtaracak kıyamete kadar bekler durur...

9 yorum:

Münevvir dedi ki...

Guzel olmus eline saglik.

A.Çağlar dedi ki...

"deccal o kadar uzun olacakki mehdi deccalin ancak bacaklarına yetişecek"
izmirli musa abinin dediği gibi
-öyle adama ona göre ana-baba gerekir, kim doğuracak onu yav..

Adsız dedi ki...

Hormonludur, belki Deccal:)

Adsız dedi ki...

Cubbeli her programinda her konusmasinda konularda eksik ve yanlis bilgiler veriyor bu konuda oldugu gibi.kendini toplasin

Adsız dedi ki...

hocaefendi mevzuuna girmemişsin... gerçi çok da gerek yok.. olsa daha bi oturaklı olurdu...
üstadı ve hocaefendiyi anlamamış bir insanın "mehdi gelmedi" demesi normal sayılır her şeye rağmen..

Adsız dedi ki...

Deccal'ın Adnan Hoca olduğunu düşünürsek Mehdi kim merak ediyorum.Ama Deccal kesin geldi.

уυѕυƒ αηтιℓ dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
уυѕυƒ αηтιℓ dedi ki...

Admin efendi! hadislerde geçen ifadeleri direk aktarmayı sen senaristlik olarak mı görüyosun??

Burdaki mevzu cübbeli ahmedin doğrulu yanlışlığı değildir. sen hadislerde direk anlatılan ifadeleri anlatmayı "çağı yorumlayamamak" olarak görüyosun. Haddini bil.

Said Nursi'nin hadislere yaptığı Te'viller dini bağlamaz! Hadislerin karşısında herkes haddini bilsin!

Adsız dedi ki...

Bu kadar sapittiktiktan sonra birde fettullah şoyle aciklamişti deseydi imzayi atsaydi;)