25 Ekim 2011 Salı

"Allah'ın sopası yok" Ltd. Şti.

Van depreminden sonra ortaya öyle bir topluluk çıktı ki, aslında binaların değil vicdanların yıkık olduğunu gösterdi. Evet vicdanları yıkık, yüreklerini kerpiç bağlamış, ruh dünyaları karbonlaşmış, fikirleri harâbâtî, bakışları miyop ve beyanları alabildiğine dekolte... Selahattin Demirtaş'ın tanımı da gayet yerindeydi; Irkçılık mezunu, faşizmde doktora yapan naylon oyuncaklar...

Bu topluluk, daha dün 99 depremini 28 şubat zulmüne bağlayıp “7.4 yetmedi mi?” diyen insanları yobazlık, bağnazlık, gericilikle suçluyordu. Ama gün geçti devran döndü ve ettikleri hakarete kendileri uğradılar.

Peki her iki tarafın da söylediklerinde doğruluk payı olamaz mı?

Şûrâ suresi 30. ayette; “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” buyurulmaktadır. Ayet gayet sarih. Ayeti biraz açtığımızda şunları söyleyebiliriz;

İnsanın başına gelen en büyüğünden en küçüğüne kadar her musibet, atom parçacıklarından güneş sistemlerine kadar her şeyi müştemilatıyla yaratan Allah'ın emri dahilinde cereyan eder. İnsan, başına gelen büyük-küçük her musibeti ikaz kabul etmelidir. Kimseyi suçlamaya gitmeden, herkes kendisine bakmalı, kendi muhasebesini yapmalı ve ikazı kendi üzerine almalıdır. İnsanın parmağına bir diken bile batsa boşuna değildir. Kaçırdığımız otobüs, kırdığımız bardak vb. her olay insana bir ikazdır. Anlayabilirsek tabi...

Cenâb-ı Allah Hakîm-i mutlak'tır. Yani her işinde sonsuz hikmetler vardır. Ve beyninin bir kısmını kullanan insan, bu hikmetleri kendi kapasitesi ve ilmiyle yorumlar.

Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan kavimler, kendilerine gönderilen Peygamberler'i dinlemedikleri, küfürde ve günahta aşırıya gittikleri için deprem ve sâir afetlerle helâk olmuşlardır. Fakat siz tutar da bu ayetleri Müslüman bir toplum için kullanırsanız, farkında olmadan tekfir etmiş olursunuz.

Sadece bu ayetler değil, yazıma serlevha yaptığım Şûrâ suresi 30. ayeti bile bu niyetle kullanmanız yanlış olur.

Bediüzzaman hazretleri der ki; “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam yaptığın nasihat, bazen onun damarına dokunur, aksülâmel yapar.

Yani siz başına bir musibet gelen bir insana gidip de “yaa işte böyle azarsan başına bu gelir” diyemezsiniz. Canı yanmış bir insana böyle denmez. Bırakın o kendi muhasebesini yapsın, siz de kendi muhasebenizi yapın.

Kaldı ki imanlı bir insanın başına gelen musibetlerin, günahların kirlerini yıkadığı, temizlediği ve deprem gibi musibetlerde ölen mü'minlerin de şehit olduğu hadis-i sahihle sabitken, nasıl olur da ilâhi adalet diyebiliriz?

Yorumlarımızda bile hayır yoksa bari “ya hayır konuş ya da sus” emrine uyalım...

Not: İbrahim Özdabak'ı anlattığım güruh içinde görmüyorum. İbrahim Özdabak'ın başka bir şey murât ettiğini biliyorum. Fakat halkın ekseriyeti o inceliği anlayamayacağı için, o karikatürün bile yanlış olduğunu düşünüyorum. Karikatürü sadece güncel olduğu için yazımda kullandım. Başka bir art niyetim yok.

Hiç yorum yok: