1 Aralık 2012 Cumartesi

Erzurumlu düz adamlar

"Begi Dede"m Nusret Efendi'nin şahsında, dayım Muammer Cindilli'nin Erzurumlu düz adamları anlattığı bir yazısını paylaşmak istiyorum;

"Evliya Çelebi'mden Necip Fazıl'a, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Nazım Hikmet'e onlarca ehl-i kalem; bu yüce dağların zirve insanlarını hikaye etmişler.
Uyvar eri Abbas, Erzurumlu Tahsin ve benzerleri zirve insanlardır. Çünkü farklıdırlar, hususiyetleri vardır.
Hüseyin Avni Bey, Müftü Solakzade ve benzerleri zirve insanlardır. Çünkü farklıdırlar, hususiyetleri vardır.

Profili çizilen Erzurum insanımızın çoğu bu cümledendir. Yani ilmiyle, eseriyle, kahramanlık ve önderliğiyle iz bırakmış kimselerdir. Ben bu yazıda ortalama bir Erzurumlu'yu, sıradan bir Dadaş'ı, tipik bir "Ev herifi"ni anlatmaya çalışacağım.
Bir başka söyleyişle, babam Nusret Cindilli'nin şahsında Erzurum yerlisi bir "Düz Adam"ı anlatacağım. Veya sıradan bir Erzurumlu "düz adam"ı anlatırken, rahmetli babamı da yâd etmiş olacağım.

Erzurumlu ortalama "ev herifi"ni bilirsiniz. Kadim çoğunluktan biridir, içimizden biridir o.
Aşırı iddiadan, hırstan yana yoksul, rızık endişesi taşımayacak, zekata muhtaç olmayacak, fitresini ancak verebilecek kadar varlıklı kimselerdir onlar. Şöhretleri komşu, akraba ve alışveriş ettiği kimselerle sınırlıdır onların.

Siyaset, ticaret, sanat ve temaşa hayatının vitrininde yer almazlar, alamazlar... Çünkü dillenmeyi birazcık afet sayarlar.

Helal kazanmış zengini, kibirli olmayan hânedanı, firavunluk kokmayan ricâli severler ve kıskanmazlar.

Bilime ve teknolojiye karşı değillerdir ama; yukarıdan emredilen modernliği ustaca "zehlenirler" (Bu "zehlenme" neticesi "asrî"lik şehir mezarlığına yakıştırılmış Japine kollu hanımlar "tanko" diye tesmiye olunmuşlardır.)

"Balo"su hariç bütün değerleriyle barışıktırlar Cumhuriyet'in. ''Hemşehri'dir Cumhuriyet'in bânisi. Herif adamdır..
Putlaştıranı sevmezler ama her ihtiram kıyamında ayakta durdukları zamanı Fâtiha okuyarak değerlendirirler.

Bir çoğunun aile geçmişinde Yemen veya Çanakkale'de kalmış şühedâ amcalar, dayılar, babalar vardır. Ermeni zulmünün ya tanığı, ya ikinci elden nakledicisidirler.

Hele bir de "Can Verenler" teşkilatında hizmet vermiş bir aile üyesi varsa macerasını iftiharla tahkiye ederler.
Tamamı kuvvâcıdır lakin "Şalcı Şöhret Hanım"ları kısık ve üzgün sesle anarlar.

İktisadi telakkileri sosyal adaletçidir fakat "Dini gollik" edebiyatı veya zannı ekserisini "Demirkırat" yapmıştır.

Allah'la barışık bir Devlet ve Devlete sevdalı vatandaş isterler.
Yüz-göz olmamak, yaltaklanmamak adına Devlet adamına mesafeli dururlar; ama terör veya vazife şehidi askeri, polisi tekbir ve tehlillerle uğurlamayı ibadet kabul ederler.

Onların müdâvimi oldukları kahveler sabah namazıyla açılır, ekserîsi yatsı namazını evlerinde kılarlar.
Muhakkak bir gazetenin abonesidirler ve "akşam acansı"nı dinlemeden yatmazlar.

Akraba ve dünürlerin dışında; yolcu, talebe ve meczupları iftara çağırırlar sadece.

Cesur insanlardır lakin kul hakkından korkarlar. Komşu hakkı korkularının başında gelir. İyi adam olmanın ön şartını "geçimli komşulukta" ararlar. Vâkarlıdırlar ama akranlarıyla bolca "henek" ederler. Tevazu sahibidirler fakat kibre karşı kibretmeyi şahsiyetlerinin zekatı sayarlar.

Dükkanlarını besmeleyle, meslek pîrine Fatiha okuyarak açarlar. Bereket duası kıblegâhın altında yahut yanındadır; ama dini terim ve unvanları ticarethane isminde kullanmayı kerih sayarlar.

Âlimlere hürmetkârdırlar, severler müstefıd olurlar. Lakin el öptürmekten haz duyanlarla başları hoş değildir.

Lisanları temizdir ancak, bir yürek yelpazesi olarak "itoğluit, ermeni diğası, urus tohumu, gavat" sözlerini bol bol tüketirler.

Ne hikmetse eski kabadayı ve eşkiyaları anlatırken Köroğlu'nu anlatır gibi şevke gelirler. Kosunoğlu'nun "ninno" ettiği "başefendi"yi, Tosihli'nin dövdüğü "kolcu"yu, Faruk Bey'in sıpırttığı "ölçme memuru"nu Bolu begi misali anarlar.

Ben babama "Begi" derdim. Begim seksen küsur yıllık ömrünü Erzurumlu "düz bir adam" olarak yaşadı. 1980 ihtilalinde tutuklanmıştım. Kuru Hapan'da yeni aldığı küçük bir dükkanı satmış ve cezaevine ziyaretime gelmişti. "Oğlum avukat tutacak paramız var. Ama senin yüzünden hapis yatan arkadaşın varsa önce ona avukat tutmamız lazım" demişti.

Tanpınar'ın, Erzurum'lu Tahsin'i; "hayat ölüm için yazılmış kasideden başka bir şey değil" diyordu. Benim "begim"in kasidesi, bu "düz adam"lıktı herhalde. Ortalama bir dadaşın, düz Erzurumlu'nun mühim bir hususiyeti de kuvvetli "mahallelik" duygusu idi. Ben; bizim gördüğümüzden biraz çaplı ticaretlere soyununca, bir "mahalle" hikayesi anlatmıştı begim;

O zamanki mahallemizde zengin bir büyüğümüz pahalı ve kürklü bir manto getirmiş hanımına. Karne döneminin yoksul ve mazlum mahallelisinin diline düşmüş bu manto. Bir ramazan akşamı mahallenin "ağabegi"si (ombudsmanı) komşularını ve tabii zengin mahalleliyi de iftara çağırmış.

İftar ve namazı müteakip tandır başında çay sohbeti başlamış. Ev sahibi, "... bey yenge hanım da teşrif etti mi hanemize?" diye sormuş. "Beli" cevabını alınca, "Kürklü mantosunu da giyinmiştir herhalde. Görmemizde mahzur yoksa bir getirin bakalım" demiş. Zengin mahalleli mantoyu getirince "bak ... bey. Sen tüccar adamsın,  kârı seversin. Gel bu kürkü bana 5 altın liraya sat" demiş. Mahallenin büyüğü isteyince vermemek olmaz. "Tamam ağabey" demiş. Ağabey de kürkü tandırın içine atıp yakmış. Bunu gören tüccar da "Hikmetine kurban olsun bu manto. Verdiğin parayı tasadduk edeyim ama hele anlat niye böyle yaptın?" deyince ağabey cevap vermiş; Helâlinden kazanıp helâlinden harcamak vardır. Hanımına kürk de alabilirsin ama mahallenin ortalaması da bellidir. Kimsenin karısı böyle bir şey giyemiyorken senin karının bunu giymesi fitneye yol açar. Helalinden kazanacak ama harcarken ölçülü olacağız. Mahallenin evlad-u iyâlini ifsad etmeyeceğiz." demiş

Babalarımızı yaşatmak elimizde değil elbette. Ama yaşadıkları ve inandıkları değerleri diri tutmak bizim gayretimize bağlı. Mekânı, mekânları cennet olur inşallah.

Yaşayanların ömürlerine bereket..."

Muammer Cindilli

Hiç yorum yok: