15 Nisan 2012 Pazar

Nereden çıktı bu kutlu doğum?

Her nisan ayı gelip çattığında iki kesim
arasından aynı itirazlar yükseliyor. İki kesim de birbirlerine zıt olmalarına rağmen nasıl oluyorsa bu konuda ittifak edebiliyorlar. O kesimlerden biri Kemalistler, diğeri de bir kısım Müslümanlar...

1989'dan beri Diyanet İşleri Başkanlığı her sene 14-20 nisan tarihleri arasında "Kutlu Doğum" programları düzenlemektedir. Bu ay gelip çattığında; yurt çapında konferans ve vaazlar verilir, hediyeler, güller, yemekler, tatlılar dağıtılır, ilahi konserleri verilir ve bu vesileyle Efendimiz (s.a.s) anlatılır, anılır, sâlât ve selamlar getirilir...

Ve bu dönemlerde bir kısım Müslümanlar ile Kemalistler ağız birliği yaparak, kutlu doğum diye bir şeyin olmadığı anlatmaya çalışırlar. İttifak ettikleri mesele aynı olsa da söylemlerinde farklılık vardır. Misal Kemalistler; "Eskiden kutlu doğum mu vardı? Bunlar sırf irticaya zemin hazırlamak için uydurulmuş hurafelerdir." der. Bir kısım Müslümanlar da "Peygamberimizin (s.a.s) doğumu Rebiülevvel'in 12. gecesinde Mevlid kandili olarak kutlanmıyor mu zaten? Nisan'da kutlu doğum nereden çıkıyor? Bid'at bunlar!" der.

İkisinin de itirazlarında son derece haksız olduğunu delilleriyle yazalım;

Kemalistler bu itirazlarını 27 Nisan'da eyleme döktüler. Bir gece ansızın hükümete muhtıra veren Yaşar Büyükanıt; "22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa'da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. Devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır." ifadeleriyle tarihe geçmiş ve tarih olmuştur...

Kutlu Doğum haftasını milli bayramlara alternatif kutlamalar olarak gören Yaşar Büyükanıt, Peygamberimizin (s.a.s) doğum gününün milli bayram olduğunu bilmeyecek kadar cahil miydi?

24 Ekim 1339 (1923) tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi;

Leyle-i Vilâdet Hazret-i Risaletpenahiye müsadif olup Türkiye'de saltanat-ı şahsiyenin ilgasiyle hukuk-u saltanatın uhde-i millette istikrarını ve hâkimiyet-i milliyenin teessüsünü suret-i kat’iyyede tesbit eyliyen kararın Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edildiği 12 Rebiülevvel gecesi ile günü Hâkimiyet Bayramı addolunmuştur.” ifadeleriyle, Efendimiz'in (s.a.s) doğumunu bayram ilan etmiştir.

Kemalistleri, içinde Atalarının da imzası bulunan bu kanun maddesiyle baş başa bırakıp, bir kısım Müslümanlara geçiyorum.

Genel kabul olunan görüşe göre Peygamberimiz (s.a.s) Fil vak’asından 50-55 gün sonra, Rebiülevvel ayının 12’inci pazartesi gecesinde doğmuştur. Tabi bu kamerî aylara göre verilen tarihtir.

Mâliki mezhebinin büyük imamlarından Süheylî, Ravdü'l Ünf adlı eserinde Riyaziyecilerin (matematikçi) tespitlerini aktararak, Peygamberimizin (s.a.s) doğumunun şemsî aylardan nisan ayının 20’sine rastladığını yazmıştır.

Mısırlı âlim (gök bilimci, coğrafyacı, mühendis) Mahmut Felekî Paşa da bu tespiti doğrulamış ve delillendirmiştir.

Bütün bunlar olmasa bile; dine ters olmayan örf dine göre de makbulken, Peygamberimizi (s.a.s) anmanın neresi bid'at olabilir ki?

Efendimiz'e (s.a.s) daha çok sâlât ve selam getirilmesine vesile olmak bid'at mıdır?

Bana göre yapılan etkinlikler bile yeterli değil. Efendimiz'in (s.a.s) doğumu şehrayinlerle kutlanmalı. Her Ramazan ayında "nerede o eski Ramazanlar?" muhabbeti yapan bütün yaşlılar feshanelerden, şehrayinlerden bahsederler. O şenlikler o kadar yer etmiş ki aradan yıllar geçmesine rağmen unutulmamış. Kutlu Doğum programlarının da aynı şekilde renkli geçmesi nesillerin zihninde yer edecektir şüphesiz. Zira gerek Osmanlı, Fatimiler ve Eyyubiler döneminde de Efendimiz'in doğumu şenliklerle kutlanmıştır.

Bu tür günleri ganimet bilip O'nu (s.a.s) anlatmak, anmak, anlamak ve yâd etmek bizler için en büyük şeref olmalıdır...

1 yorum:

уυѕυƒ αηтιℓ dedi ki...

Sayın admin;

Öncelikle bahsettiğiniz alimin Peygamberimizin (s.a.v) doğduğu günü tespit etmesinin, peygamberin doğumunu kutlamakla bir alakası yoktur.

Diğer bir mevzu "dinde" sonradan ortaya çıkarılmış olan bir şeyin bid'at olma hükmünü kişilerin güzel görmesi değiştirmez.

Dinde olan bir ibadetin şekli ancak dinin gösterdiği şekilde yapılabilir.

Salavat getirmenin birçok fazileti vardır ancak buna yeni prosedür ve yeni uygulama şekilleri çıkarmadan. Mesela namaz kılmak bir ibadettir, ben garip garip el kol hareketleri yapıp namaz kıldığımı söylesem siz bana namaz kılıyor der misiniz? Diyemezsiniz. Çünkü namaz kılmanın dinde gösterildiği bir şekli vardır. Buna riayet etmedikçe ben sabahlara kadar da bu şekilde ibadet (!) etsem bir kıymeti yoktur. Çünkü namaz dinden olmasına karşın yaptığım amel dinin gösterdiği ölçülere uygun değildir.

Daha fazla söze ihtiyaç görmüyorum

Selam ve Dua ile...