23 Kasım 2011 Çarşamba

Diplomalı eşekler

Cahil insanlar, "okumayı" sihirli bir değnek sanırlar. Okumakla iş bitecektir. Çocuklarını okutacaklar, onlar da büyüyünce, yaşlı ana babalarına "bakacaklardır"... Çocuk, bir tür yaşlılık sigortasıdır.

Bu insanlar, okumak deyince elbette "ders çalışmayı ve sınıf geçmeyi" anlarlar. Ders dışı her türlü okuma zararlıdır, gözleri bozar, kafa karıştırır. Çocuğun harçlığını kitaba değil "boğazına" harcaması istenir.
"Meslek" deyince de akıllarına üç şey gelir: Doktorluk, avukatlık, mühendislik.

Haa, bir de "atom mühendisliği" vardır ki, cahil halk arasında "en makbul, en ileri meslek" olarak kabul edilir. Ne var ki, böyle bir mühendislik dalı yoktur. Ana baba herhalde bundan "nükleer bomba imal eden teknik elemanı" anlamamaktadır, daha çok "uzay" falan gibi çağrışımlar içerir bu saçmalık.

Eh, aile içi hiçbir eğitim de verilmediğinden, bunların okuttuğu çocuk da genellikle diplomalı eşek çıkar. Bunlar, iş bulur çalışırlarsa çalışan eşek, bulamazlarsa işsiz eşek olurlar.
Bunların üniversite hayatlarına küçük bir örnek: Geçenlerde, Dr. Cengiz Aktar, Devlet Bakanı Egemen Bağış'ı bir konuşma yapması için Bahçeşehir Üniversitesi'ne konuk etmiş...
Bağış, Avrupa Birliği'ni ve ilişkilerimizi anlatacak. Konuyla ilgili devlet bakanı.
Ayağına gelmiş, daha ne istiyorsun? Ankara'da peşine düşsen günlerce dolanırsın da işlerinin yoğunluğundan randevu alıp görüşemezsin...
Yuh çekmişler. Konuşturmamışlar.
Adam sanki Bulgar hükümetinin Türkiye'den tazminat isteyen zıpçıktı bakanı...
Çünkü piçkuruları "Avrupa Birliği'nin ne olduğunu biliyorlarmış"...
Biliyorsan dinlemezsin, mecbur musun? Git kantinde kızlarla kakara kikiri yap, sinemaya git, çay iç, ne halt edersen et...
Ya da bakan konuşsun, ondan daha iyi biliyorsan meseleyi, kalk soru sor, eleştir, görüşlerini çürüt, adamı müşkül duruma düşür, onu silkele, perişan et!
Ama konuşturmayınca "eylem koymuş" oluyorlar akıllarınca.
"Avrupa Birliği savaş demekmiş"... Bildikleri bu.
Bakanı konuşturmayınca da "memlekete sahip çıkmış" oluyorlarmış.

Öğrenme arzusu yok, tartışma görgüsü yok, dinleme terbiyesi yok, önyargı var, bağnazlık var, beton kafalılık var. Ne bildikleri de ortada. Bunlar üniversiteyi bitirecekler, anaları babaları da "oğlumuz okudu da adam oldu" diye sevinecekler. (Küçük bir örnek daha vereyim: Dr. Ali Bayramoğlu çocuğun sınav kâğıdını göstermişti de ikna olmuştum, gözümle görmeseydim asla inanmazdım... Bayramoğlu'nun yazılıda sorduğu şu: "İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin dış politikasını özetleyiniz"... Son sınıf sınavı bu, bizim okulda ancak üçüncü sınıf bilgisiydi... Öğrencinin yanıtı tek cümle: "İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye, Atatürk'ün önderliğinde zaferden zafere koşmuştur!"... Bu hayvan birkaç ay sonra okulunu bitirdi, ortalıkta diplomalı siyasal bilimci diye dolaşıyor, belki "hariciyeye" bile girmiştir...)

Bunların yüzünden artık hiçbir gazeteci hiçbir üniversitenin kapısının önünden geçmez oldu. Çünkü konuşturmamakla yetinmiyorlar, bir de saldırıyorlar.
Az daha uyanıkları da, konuşmacıyı "provoke" edip küfür ettiriyor, sonra da tazminat davası açıyor, harçlığını çıkarıyor!...
Sakın ha sakın, hiçbir üniversiteden hiçbir hoca bana bu gibi bir taleple gelmesin.
Nasıl olsa öğrencileri anlatacağım şeyleri benden daha iyi bilmiyorlar mı canım?

Engin Ardıç

Hiç yorum yok: