31 Ağustos 2011 Çarşamba

Atatürk'e dua

Dün haberlerde okumuşsunuzdur. Mersin'de 30 Ağustos münasebetiyle Şehitlik ziyaretinde ilçe müftüsü dua ederken Atatürk ve silah arkadaşlarını es geçmiş. Kemalizmin yılmaz savunucusu Chp'nin Mersin milletvekili İsa Gök de gürlemiş tabi.
Demiş ki; "30 Ağustos Zafer Bayramı'ndan önce şehitlik ziyaret ediliyorsa, bakanı, valisi, herkes buradaysa, 30 Ağustos kahramanlarına dua okunmak zorundadır. Bu ülkede ulu önder Atatürk'e ve silah arkadaşlarına bir rahmetten bu kadar mı korkuluyor?"

Evet İsacığım korkuluyor. Neden mi? Anlatayım;

İzmir'de bir imam hatip yurdunun açılış törenindeyiz. Yurdun yapımında emeği geçmiş yaşlı bir amcamız da ön saflarda duruyor. Açılış merasiminin programında Atatürk ve silah arkadaşları için saygı duruşu da var. Tam saygı duruşuna geçilecekken amcamız "Yahu bu saygı duruşunun ne faydası var? Bari bir dua edelim onlara fatiha okuyalım" dedi. Kimse ciddiye almadı saygı duruşuna geçildi ve merasim sona erdi. Merasimden 3 gün sonra amcamızın evine polisler geliyor. Amcamızın merasimde sarfettiği sözler nedeniyle hakkında soruşturma açılmış. 5816 sayılı Atatürk'ü koruma kanunundan yargılandı ve nasıl olduysa beraat etti.

Mahalle camimizin bülbül sesli imamı anlatmıştı; Karşıyaka'da bir eve mevlid okumaya gitmiştim. Mevlid bitti duayı yaptırdım. Yaşlı bir amca ayağa kalktı, "Hoca! Sesin güzel, güzel de okudun ama bir şeyi atladın! Atatürk ve silah arkadaşlarına dua etmeyi unuttun!"
"Amca dikkat ettiysen ben insan olarak sadece Efendimiz'e (sav) dua ettim. Hz. İbrahim'e, Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya dua etmedim. Şimdi Atatürk bu diğer peygamberlerden daha mı büyük de sen buna takıldın?"
"Tabii ki büyük! Atatürk bütün dinlerin bir şümûlüdür" deyince ben sustum, özür diledim ve çıktım.

Bu, Atatürkçü İzmir'den sana iki örnek İsacığım. Böyle bir kanunun olduğu "laik" bir ülkede Atatürk'ün adını dini bir münacaata katınca suç oluyor, katmayınca insanlar küfre depar atıyor. Ne yapacağımızı biz de bilmiyoruz. Bırak en iyisi bu işleri...

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Türkiye'nin en büyük köyü

Resme bakınca hangi şehir olduğunu anlayamazsınız. İzmir denince sizin aklınıza ya Saat Kulesi gelir ya da Kordon. Zaten sorun da bundan ibaret; güzeli göster, kötüyü sakla...
Tamam her kartpostalda şehrin sembolü veya en güzel yerleri gösterilir ama İzmir'de kötü yerler, güzelden daha çok olduğundan güzele odaklanmakta zorluk çekiyoruz. Yanda gördüğünüz resim İzmir'in Kadıfekale semti. Onun hemen karşısında da aynı görüntüde bir başka semt Gürçeşme var. Siz oradan baktığınızda şirin bir Anadolu köyü zannedersiniz ama İzmir şirin olmayan global bir taşra köyüdür.

Geçenlerde Kemeraltı'nda dolaşırken her zamanki gibi gördüğüm bir sahaf dükkanına daldım. Bu sefer kitaplardan çok dergilerle ilgilendim. Elime İzmir'de çıkan haftalık bir dergi geçti. Dergi 1973 yılında basılmıştı ve kapağında İzmir ile ilgili eleştirel bir yazı vardı. Yazının sahibi Ege Üniversitesi Mimarlık Fakültesinin kurucusu Prof. Dr. Rauf Beyru idi. Beyru daha sonra bu yazılarını "19. Yüzyılda İzmir'de Yaşam" adlı kitabında toplamış. Beyru dergide öyle bir yazı yazmış ki, İzmir'i resmen yerin dibine sokmuş. Bundan tam 38 sene önce İzmir'in notunu vermiş. Rauf Beyru yazının giriş bölümünde şöyle diyor İzmir için;

"Evlerin musluklarından su akmaz, elektrikler sık sık kesilir, trafik tam bir keşmekeş içinde... Plansızlığın, büyük şehirlerimize bıraktığı kötü hediyelerdir bunlar. İstanbul'da Haliç kaybolurken, İzmir körfezi yıllar sonra renk değiştirerek kahverengi bir görünüm aldı. İzmir'de imar durumu, dünyanın hiç bir kentinde görünmeyen bir rezalet."

Rauf Beyru'nun yazdığı sorunlardan bugün sadece iki tanesi hallolmuş durumda. Artık evlerimizin musluklarından arsenikli de olsa su akıyor ve artık elektriklerimiz sık sık kesilmiyor.

Trafik sorunuysa "yazıdan 30 yıl sonra" halledilmeye başladı, tedricen de olsa halledilmeye çalışılıyor sanki. Misal "yazıdan 30 yıl sonra" trafik sorunu en kalabalık olan yerlerden Çiğli'ye alt geçitler yapıldı. Yine sorun yaşayan yerlerden Gaziemir'e -ki havaalanı yoludur- alt geçitler yapıldı ve bir tane de Tepecik'e yapıldı. O da sırf İzban hattına yol açabilmek için...

Şehir planlaması konusunda resimde gördüğünüz yerler "yazıdan 38 yıl sonra" yıkılmaya başlandı. Öyle sanıyorum ki 10 yıl içinde semt halkı sorun çıkarmazsa tamamen boşaltılır ve yeni bir planlamaya gidilir. Dar sokakların kaldırımlarını söküp yeni kaldırımlarla daha da daraltan bir belediyeden yeni bir planlama beklemek de bizim saflığımız ya neyse...

Gelelim körfez konusuna... Rauf Beyru yazısında Haliç ve Körfez sorunlarını ele almış. Haliç sorunu "yazıdan 22 yıl sonra" Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında halledildi. İzmir körfezi ise sanırım "yazıdan 32 yıl sonra" temizlenerek halledildi. Fakat şimdi yeniden kokmaya başladı ve o günkü temizlemenin sadece günü kurtarma adına olduğu anlaşıldı.
Şunu anlatmadan da geçemeyeceğim; seçim zamanlarından birinde Kemal Kılıçdaroğlu İzmir'e gelmişti. İzmir'in sorunlarını ele alırken, "Başkan (Kocaoğlu) Haliç'i (İzmir körfezini kastediyor) temizleyecek ve İzmirliler Haliç'te yüzecek" demişti. Bunu bir kaç kez üst üste tekrarlayınca millet gülmeye başladı. Sonra da "Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıydım o yüzden karıştırdım eheh" demişti. E peki Kağıttepe? Neyse geçelim...

Geçen ay Hürriyet gazetesi yazarlarından Cengiz Semercioğlu İzmir belediyeleri hakkında eleştirel bir yazı kaleme aldı. Aradan 1 ay bile geçmeden bugünkü yazısında (okurlarından gelen baskıyla) İzmir belediyelerinin isterse nasıl çalışabileceğini yazmış. Çalışmaktan kastıysa yazıda belirttiği üzere, Alaçatı'ya yapılan asfalt çalışması ve Kıbrıs Şehitlerindeki parke çalışması. Yani Semercioğlu bir asfalt ve bir kaç parkeye tav olmuş ve İzmir belediyelerine daha çok zarar vermemesi için böyle bir yazı kaleme almış.

İzmir'de asfalt işi her mahallede var. Olaylar şöyle gelişiyor; önce İzmirgaz ekipleri mahalleye gelip doğalgaz için her yeri kazarlar. İşleri bitince toprakla kapatırlar ama kasisler günlerce belki haftalarca arabanızın bütün aksamlarını perişan eder. Sonra belediye ekipleri gelir oraya asfalt dökerler ve düzelir. Ardından Superonline gelir ve fiberoptik kablo döşemek için yeniden kazar ve toprakla kapatır ve daha sonra Ttnet aynı iş için gelir ve bu böyle aylarca devam eder ve birilerinin cebi dolar.

Kıbrıs Şehitleri caddesi İzmir'in en merkezi yeri, İstanbul'un İstiklal caddesi gibi bir yerdir. Bırakın oranın parkelerini de yenilesinler bir zahmet...

İşte Türkiye'nin en büyük köyünün hali bu...
Bitmeyen metro, trafik, yağmur sonrası sellerin oluştuğu altyapı problemi ve daha niceleriyle İzmir. Türkiye'nin (kağıt üzerinde) 3. büyük şehri olan İzmir...
Kayseri ve Gaziantep çoktan geçmiş de haberi yok İzmir'in...
Rauf Beyru'nun 19. Yüzyılda İzmir'de Yaşam kitabında anlattıklarını biraz daha genişletsek rahatlıkla 21. Yüzyılda İzmir'de Yaşam kitabını yazabiliriz.
Umudumuz 22. yüzyılda daha iyi bir İzmir'in olması. Tabi kainatın ömrü buna yeterse...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Kurtuluyor dizginler

Bir rivayette, "İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek" denilmiş. (Kenzü'l-Ummal, 11:261,301; Şerü's-Sünne, Begavi, 7:326)
Gaybı ancak Allah bilir. Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder. 
Gariptir, hem çok gariptir: Yedi yüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur'ân'ın elinde şeref-şiar, bârika-âsâ bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeâirine karşı istimal etmeye çalışır! Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor" diye rivayetlerden anlaşılıyor.

Mahkemenin müdde-i umûmisi benden sordu: 

Mahrem Beşinci Şua'da demişsin, "Ordu, dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak." Muradın, orduyu hükûmete karşı itaatsizliğe sevk etmektir. 

Ben de dedim: 

Maksadım, "o kumandan ya ölecek veya tebdil edilecek; ordu onun tahakkümünden kurtulacak" demektir.

Bediüzzaman Said Nursi